9 Şubat 2009 Pazartesi

Naber lan blog

Olum en son üretemiyorum diye dalga geçer bir yazı girdikten sonra hiç yazmamışım, hafif ironik olmuş fakat fantastik 3 gün geçirdim ben o yazının ardından, dur durak bilemedim, haliyle yazılar giremedim blog, seni yalnız hissettirdiysem özür dilerim. Severim seni bilirsin.

Hani ben paragrafları, cümleleri filan ikide bir "neyse" lafıyla bağlıyorum ya, Metin Fidan okurken gördüm bugün, o da öyle bağlamış, sonra lan ne tembel adamım adam gibi sonuca ulaşmaktansa neyse diyip kestirip atıyorum, ayıp demiş. Bir yerde haklı lan. Ama neyse diye bağlamak da pek rahat be blog. Hem konudan konuya atladığım bu yazıları başka nasıl bağlarım onu da pek bilmiyorum, aslında düşünsem bulurum ama, ne biliyim lan, tembel bir adamım.

Neyse (yazar burda sırıtıyor). Geçen Cemel Süreyya'nın iki dizesine denk geldim bir dergide, ulan dedim ne büyük adam bu Cemal Süreyya. Sen şimdi tabi dizeleri merak etmiş olabilirsin, fakat dur bakalım biraz daha merak ettireyim seni. Hemen söylemeyince daha bir heyecanlı olma durumu filan var ya, hani bütün filmlerde, oyunlarda, romanlarda filan klasik taktiktir, hah, aynen onu uyguluyorum şu an sana. Ha dersenki "uygula amına koyim çok sikimde sanki Cemal Süreyya" ayıp ediyorsun derim. Süreyya olsun, Can Yücel olsun, ne bileyim bir Nazım olsun, böyle büyük şairlere denmez öyle şeyler. İyi iyi, tamam kısa kesiyorum ve dayıyorum dizeleri:

Kim istemez mutlu olmayı
Mutsuzluğa da var mısın?


Oha be Cemal Süreyya. Ne şahane iki dizedir lan bu, ben daha ne diyeyimki sana? Hayır demiyeyim zaten bir şey, sonra Cemal Süreyya'nın sözünün üstüne söz söyleyebilecek bir ukala gibi görünmek istemiyorum oralardan. Neyse efendim (yazar burada yine sırıtıyor), ben Cemal Süreyya'nın bu dizelerini gördükten sonra, nerden geldi bilmem ama, Nazım'ın "Tahir ile Zümre Meselesi" şiiri geldi aklıma. Şimdi kararsızım tüm şiiri mi yazsam buraya, yoksa direkt aklıma gelen kısmını mı? O yüzden biraz düşeneyim ben bu konuda. Evet şu an düşünüyorum. Düşündüm. Tamamını yazıcam lan, zaten uzun bir şiir değil, buyur:

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
Yani yürekte.
Mesela bir barikatta dövüşerek
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zümre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir’i Zümre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


Öeh. Bu ülkenin o kadar büyük yazarları varki blog, o kadar önemli şairleri varki, okuyup da hayran hayran yığılmamak elde değil. Hazır Nazım'ın bir şiirini de bağlamışken, ampülüm, bıyıklım, Davos Fatih'im Tayyip'imin Nazım'a vatandaşlık hakkını geri vermek istemesiyle ilgili, Privatesözlük'e yazdığım bir entariyi de paylaşıyım seninle, sonra öpüp seni gideyim, hoşçakal blog:

1 mayısları devlet terörürü bayramı sanan, emekçilerin üzerine her daim şiddet unsurları kullanarak baskı kuran, halkın cebindeki her kuruşa göz dikip envayi çeşit zamlarla oradan alan, krizin faturasını halka ödetmeye çalışıp zengini daha zengin yapan bir türkiye devleti'nin vatandaşı değildir nazım. nazım türkiye halkının bir mensubudur ve bizim için daima o şekilde kalacaktır. işbu durumda, yapılan bu eylem, sadece işgüzarlıktır, oy peşinde koşmaktır.

bu ülke, bu halk, satılık değil!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yor beni, yorumla beni