Efendim Selamon'a ne oldu? Öldü mü kaldı mı? Yolculuğu nasıl geçti? Bugün bu yazımızda bu tür sorulara cevaplar bulacaksınız. Ha bulduk diye mutlu olur musunuz, orasını ben bilmem ama, yine de bulacaksınız.
Öncelikle biraz yoldan bahsedelim. Zira öyle bir yolduki, hayatımda ilk defa yeter lan bit artık diye isyan eder buldum kendimi. Zaten yolculuğun rötarla başlaması, bana yaşanacakların bir ön gösterimi tadındaydı. 23.30'da kalkması gereken pek muhterem otobüsüm, 12.00'de kalktı. 30 dakikanın bir önemi yok tabii. Yola çıktık, 2-3 saat geçti, ben tam uykuya dalıcam, ihtiyaç molası diye dürttüler beni. Hayır o kadar erken niye mola verdiğimizi dahi anlamadım, bir de tam uyuyacakken uyandırıldım, o hoş olmadı. Ayrıca benim bildiğim Antalya'ya giderken Afyon'da mola verilir, şahane sucuk yenir. Metin Dinlenme Tesisleri diye zerre bilmediğim bir yerde durduk. Sucuk belki orda da vardır ama, o saatte canım pek yemek istemedi. İndim aşağıda yürüdüm, mola bitene kadar dolandım. Sonra tekrar otobüse. Moladan sonra uyumuşum ben. İyiki de uyumuşum. Köpek gibi uykum vardı lan. Sabah 6-7 gibi bir posta daha uyandırdılar, dediler yine mola. Baktım sabah, aldım yarım litre süt içtim, huzur doldum.
O moladan da sonra, artık Antalya'ya 3 saatlik yolum kalmış oldu. Hadi hayırlısı diyerekten geçtim oturdum yerime. Kitap mitap tatlı tatlı gidiyordumki, jandarma yol kesti. Garip di mi? Bence de garip. Bize millet olarak yol kesenin eşkıya olduğunu öğretmişlerdi, fakat artık herşey çok değişmiş. Polis devlet olmanın bokunu çıkarmışız, jandarma yol kesiyor. Üşenmedi adamlar tüm otobüstekilerin kimliğini topladı. Sora üşenmedi tek tek hepsine GBT yaptı. Temizmişiz, devam edebilirmişiz. Çok sağol jandarma. 1 saatimi senin gerizekalı bir uygulamana kaptırmaktan mutluluk duydum.
Neyse efendim, Antalya'ya vardım nihayetinde. Fakat ben nerden bileyim, Antalya'ya varmanın işin kolay kısmı olduğunu. Bir Antalya yolculuğunun yarısı kadar da, asıl varmak istediğim noktaya varana kadar harcadım. Kamil Koç'tan inip asıl noktaya gideceğim otobüse bindikten sonra hayatımın en garip otobüs deneyimlerinden birini yaşamış oldum. Bildiğin şehirler arası otobüs, Adana'ya gidiyor. Fakat kendisi gayet şehiriçi dolmuş kıvamında takıldı. Sürekli yolda durup birini alıp, birini indirdi filan. Garip bir kafaydı.
Nihayetinde vardım varmam gereken ilçeye, indim otobüsten. Limanın oralara gitmem gerekiyor. Gözlemlemem gereken yer ora. Limana da hakim bir otel var, arayıp pazarlığımı da yapmışım, gidicem yerleşicem. Yalnız otobüs beni öyle bir yerde indirdiki, limana 3 km yürüme mesafesi var. Bunu da oradaki bir mobilyacı abiyle muhabbet edip öğrendim. O abi çok kıyak bir abi yalnız, adam dedi dükkanda başka biri olsa ben seni arabayla bırakırdım ama, bugün tekim, kusura bakma filan. Anlından öpesim geldi lan adamı, pek güler yüzlü ve iyi niyetliydi. Abi yolu tarif etti, başladım ben yürümeye. Sırtımda pek sevgili yeni çantam Peyami (evet, adı bu, Peyami) bildiğin tüm turist tanımlamalarına uyar vaziyette, kan ter içinde yürüdüm. Bir yandan da otostop çekiyorum. Nihayet bölgenin yerlisi bir abimiz durdu. Dedi atla. Fakat arabanın içinde zaten üç kişiler. Peyami ve ben iki kişi ediyoruz rahat. Zar zor sığıştık. Sağolsun cart diye geldik limana.
Gece 24.00'da başlayan yolculuğum akşam 17.30 - 18.00 gibi nihayet otelde noktalandı. Anam ağladı sevgili okur, canım çıktı. Fakat ahanda böyle uzun uzadıya anlatacak bir yol hikayesi yanıma kâr kaldı. Bir bakıma da eğlendim diyebilirim. Bu arada otelim güzel lan. 3 yıldızlı filan. Huzur dolu bir yer kendisi. Tabi sezon da tam manasıyla başlamadığı için, nüfus da öyle alacalı bulacalı değil. Sanırım 8 kişi kalıyoruz otelde. Biri çok tatlı bir emekli çift, 3 çocuklu bir aile de var, bir de genç bir çift kalıyor. Son olarak da ben işte. Böyle pansiyon tadında bir moddayız. Güzel ortam. Bir ara fotoğraf makinesi için kablo bulursam -resepsiyonist Züleyha söz verdi, yarın getirecekmiş bana- bir kaç fotoğraf atıcam buraya.
İlk gün akşam yemeğimi yiyip, akşam yemeğinde verilen karpuzun yanında bir kadeh rakı attım. Sonra elde dondurma ufak bir sahil turu, akşam gel odaya, babayla ufak bir video chat, zaten sızmışım sonra. Hayvan gibi yorgunluk kendini gösteriyor tabi. Sabah erkenden kalktım. Gittim kahvaltımı yaptım. Sonra yine bir sahil turu. Sahil turu dediğimde, en fazla 10 dakika sürüyor ha, küçücük yer burası. Gerçi bu turda Hakil adında 70 yaşında bir amcamla tanıştım. Kayıkla ufak tefek balıkçılık yapan, deniz bisikleti, olta filan kiralayan on numara bir amcamız. Araştırmama yönelik sorularımı büyük bir içtenlikle yanıtladı sağolsun. Bugün fazla oturamadım yanında ama, adamda ne hikayeler var lan. E tabi yaş 70 olunca insan ister istemez biriktiriyo.
Eh işte, şimdide tekrar otel odamdayım. Ne yaptım ne ettim diye böyle ufaktan bir blog yazısı yazayım dedim. Hani benim ne yaptığımı çok merak ettiğinizi sanmıyorum ama, gezi yazıları güzeldir. Ben çok severim yol hikayelerini okumayı. Daha önce bir yazımda da bahsetmiştim, Git favori dergilerimdendir. Aslında ne istiyorum biliyor musunuz, böyle bir backpacker dergisi çıkartmak. Sırtına çantasını alıp bilmediği yerlere giden insanların aylık olarak hikayelerini yazmak. Öyle bir dergim olsa ne güzel olur lan. Aklıma koydum ben o işi, yaparım gibi geliyor bana.
Hehe, yazının sonunda sizleri hayallerimle sıkmadan, artık bitireyim ben bu postu. Tatilimin ilk günleri böyle geçiyor efendim. Görelim bakalım ilerki günler nasıl geçecek. Ben yine burdan sizi bilgilendiriyor olurum, olurda okursanız, mutlu olurum. Hadi öptüm herkesi.
Merhaba oğlum. Ben sana gideceğin yerin ne kadar uzun bir yol olduğunu söylemiştim. Anımsarsan gideceğin yerin adını ve nerede olduğunu hatta sana o yer hakkında ufak tiyolarda veren benim. Aslında Mersin üzeri gitmen daha doğruydu.. Neyse sonuçta oraya sağ salim ulaşman ve senden keyifli haberler almam beni sevindirdi. Bir gün bende sana Dilucu Ankara arası hayatımda süren en uzun yolculuğumun hikayesini anlatırım. Sevgimle kal benim canım oğlum.
YanıtlaSilBaban...
ben şu an çok hislenmiş bulunuyorum lan.. böle baba oğul güzel güzel yazışmalar görmek içimi bi hoş etti.. hatta biyan için kendi babama bi hesap açma gibi fantastik bi düşüncem bile oldu.. sanırsam baya popüler bi karakter olur..
YanıtlaSilO amcadan hikayeler bekliyoruz sevgili blogta haberin ola!
YanıtlaSilMerhaba Fevkalade olağan adlı sevgili oğlum . Elbette ki babanıza burada yer açmanızda fayda var. Ne de olsa bizler eskiyiz. Tecrübelerimiz ve hayat deneyimimizi burada sizlere aktarmamızda yarar görüyorum.
YanıtlaSilHaaaa, tecrübe nedir dersen.? Tecrübe insanın hayatta yediği KAZIKLARIN bileşkesidir.
sevgiyle kal.
Sarp'ın babası
Şafak İZGİ
Ben editör olurum.
YanıtlaSilşafak amca.. iyi dilekleriniz için teşekkür ve misliyle mukabele ediyorum.. baba oğul yazdığınız bi blog olursa ilgiyle izleyeceğim.. bence bunu bi değerlendirin..
YanıtlaSil