Baştan söyleyeyim, modası bir hayli zaman önce geçmiş bir yazım türüyle yazıcam bu blog girisini, aklıma ne gelirse gömücem, dur durak bilmiycem. Böyle edebi filan birşey bekleyen arkadaşlar varsa, beklemesin. Zira günlükte de edebi hede hödöler kasacak halim de yok zaten de, ne bileyim, yazı bütünlüğü, düzen filan, çok kasmıycam sanırım bunlar için, emin de değilim, belki bütünlüklü bir yazı olur. Olmasa da çok dert olmaz. Rahvan gitsin.
Şimdi neden dedim bu aklına geleni gömme olayına modası geçmiş diye, şundan dedim. Cumartesi günü bir arkadaşım okumam için bir kitap hediye etti. Çok zaman önce bir hayli geyiğini yapmıştık, al oku diye verdi. Kitabımız The Life and Opinions of Tristram Shandy, Gentleman. Kitabın ismine tıklarsanız kendisinin Wikipedia sayfasına ulaşabilirsiniz. Ödünç veren arkadaş edebiyatçı bir şahıs, kendisi demişti, 18. yy'da moda olabilir ama, sonrasında modası geçti bu yazım türünün diye. Bu yazım türü dediğimizde işte, aklına ne gelirse yazmak. Aynı şu an benim yaptığım mevzu. Tabi ben bunu mal gibi yapıyorum, adam aynısını yapınca dünya klasiği yaratıyo, o ayrı.
Aslında bundan bahsetmiycektim ya, yeri geldi bahsetmiş olduk. Bloga girisine başlamamın sebebi muhabbetsizlik durumu, yalnızlık filan gibi çeşitli olguları biraz kanırtmak. Şöyleki, muhabbetsiz yapamadığıma karar verdim. Muhakkak çenem çalışmalı. Ya da işte sanal dünyanın bize sunduğunu göz önüne alırsak, parmaklarım çalışmalı. Sanırım bu blog olayından aldığım tad da bu. Hani böyle bir an, kendi kendine kaldığında, dialog yoksa monolog da mı yok amına koyim diyip bir nevi kendi kendime konuşmak. Hayır bir de kafayı meşgul ediyo. Al bak demin klozetle olan buluşmama giderken yanıma kitap almayı unutmuşum, mis gibi aklımı oyaladı. Kendi kendime konuştum bir müddet, bir bakıma o konuşmanın ürünüdür bu yazı.
Sonra bir de yalnızlık durumu var işte. Neymiş efendim, allaha mahsusmuş yalnızlık. Herşeyden önce, allah ne lan. Yapma gözünü seviyim. Fen var, ilim var, irfan var lan. 21. yy'dayız lan. Neyse, mevcut allah imgeleminden yola çıkarak irdelersek bu durumu, yalnızlık allaha mahsus olayına zerre katılmıyorum hacı. Onca melek ne iş? Demezler mi adama neresinde bunun yalnızlık diye? Nihayetinde, allah imgelemi bile yalnızlığa katlanamayan bir olgu ki, meleği filan var adamın canı sıkıldığında iki tek atmak için yarattığı. Yoksa Metathron, tanrının sesi filan hikaye lan. Adam içki sofrasına arkadaş arıyo işte. Bu arada madem bu kadar lafını ettim, God Delusion adlı eseri için Richard Dawkins'e, Dogma adlı filmi için Kevin Smith'e selam etmeden geçmeyelim.
Öyle işte, aslında muhabbetsiz yaşamın çok malca olduğundan bahsetmekti amacım. Tamam, kabul, "yalnızlık da aşka dahil" ve istesek de "paylaşılmıyor yalnızlık". Hatta yeri gelir yalnızlığa da hayranız, be ama kardeşim mezesi muhabbet bu hayat denen meretin. Olmadı mı olmuyor işte. Son olarak Replikas'a yakın durun diyor, hepinizi öpüp uzaklaşıyorum.
Ulan arada, yalnızlık malnızlık dedik, bari ufak bir resim çakayım yukarı dedim, yazıyla alakalı dursun diye ama, yok arkadaş, hep emo emo şeyler. Koymuyorum hiç birşey, sinirlendim. Hadi öptüm tekrar.
Sir dawkins geldi buraya gecen bizim bolumun davetlisi! Ama hayal kirikligiydi, kitaplari ile biyologluguna lafim yok. ama kendisi lutfen sosyal ve kulturel olana dair meselelere parmak basmasin, cok vasat kaliyor. bir de tribune oynayan insanlar var ki, ben sevmem, abi de onlarin sahi imis. evanjelik kilise toplantisinda idik resmen! ateist kilise... e ben ne anladim o isten?! sen ateizmi genetaparciliga indirirsen, bi de bunu cemaat onunde yaparsan ben o iste yokum...
YanıtlaSilSelamon, seni pis mimledim, bi ara bizim fakirhaneye bi ugrayiver, detaylar orda!