Rocko's Modern Life'tan bloguna isim apartacak kafadaki elamanın sıçtın mavisine boyadıkları. Aynı mavinin değişik tonları da şuralarda: http://selamon.tumblr.com - http://selamon.deviantart.com
26 Mart 2009 Perşembe
Kaşıkla Kek Yemek
Ya da alternatif bir başlık olarak, Yurt Kafası v.2. Nasılsınız gençlik? Ben gördüğünüz gibi biraz garip kafalardayım. Bu yurt kafası cidden ilginç bir kafa. Kettle'da makarna yapanından, sosis haşlıyanına neler görüldü, neler duyuldu bugüne kadar tey tey. Yok hani bizde imkanlar fena değil, severek kullandığımız bir mutfağımız var, haliyle kettle'da filan yemek pişirmek zorunda kalmıyoruz ama, yurt yinede yurt işte lan. Çatalı kaybetmişim, hayır insan çatalını nasıl kaybeder bilmiyorum ama ben bunu becermişim. Fakat bir kalıp da kekim var. Hayır bıçak olsa kesip yine elinle filan yersin, ancak bundan bir kaç ay önce de bıçağımı kaybetmiştim. Ebet, bunu da ilginç bir anektod olarak ele alabiliriz, benim oda da duran mutfak malzemeleri, belirli bir zamanın ardından hürriyetlerine kavuşup kaybolup gidiyorlar. Kimse bilmiyor nereye gittiklerini. Amerika kıtasının antik zamanlarından kalan bir inanca göre, ÇatalikasBiçakılaz diyarına göçüyorlarmış, öyle diyorlar. Diyen desin tabi de, nihayetinde efendim, ben çatalı bıçağı kaybedince, kaşıklıya kaşıklıya kek yemek durumunda kaldım, hayatımın en ilginç anlarından biriydi, ama güzeldi. Tavsiye ediyorum, bundan sonra herkes kekini kaşıkla yesin. Ya da yemesin amına koyim, para mı veriyorlar bana kaşıkla yenilince, vermiyorlar tabii.
Ha birde bi çizgifilm vardı. Neydi o, Kids From Room 402 miydi? İlkokula giden veletlerin hikayeleri anlatılırdı. İlginç karaterler vardı onda da, severek izlediğim bir çizgifilmdir kendisi. Jetix'de -eski Fox Kids- hala arada sırada rast gelir izlerim. Bu çizgifilmden bahsetme sebebim ise, orda bir karakter vardı. Polly McShane. Litvanya'dan göçmüştü bu Amerika'ya, kaşık obsesifi bir gençti. Hayatımda gördüğüm en ilginç karakterlerden. Kaşık koleksiyonu yapan bir keçi hayranı nasıl ilginç olmazki lan. Neyse, siz tıklayın şurayı, amansız bilgi kaynağı Wikipedia'dan okuyun detayları, ben şimdi yazıyı çizgifilm tanıtımına döndürmeyeyim.
Aslında biraz daha yurt kafasından bahsedesim var ama, onu bir başka yazıya saklayıp fotoğraflarla filan desteklemek gibi de bir düşüncem var. O yüzden şimdilik o işi askıya alıyorum. Gerçi hani, tarihin en büyük yalanlarından birini de atıyor olabilirim şu an sizlere, yok fotoğraflarla destekliycekmişim filan, hadi len o tembellikle sen sittin sene yapmazsın öyle bir iş dediğinizi duyar gibiyim. Siz de haklısınız tabi bir yerde, uzunca bir süre gelmiyebilir öyle bir yazı ama, en azından aklımda öyle bir fikir var. Zaten ben de hep fikir var, icraat biraz sorunlu. Babam ben beyin adamıyım fikir veririm işe karışmam derdi, hehe, o düstur güzel işte, ben de öyleyim, fikir insanıyız, beyin adamıyız biz baba oğul =)
Yine uzayıp fazla konudan konuya atladı yazı. Oluyor arada öyle, Tristram Shandy kafası. Onu da aşağıdaki yazılardan birinde yazmıştım, blogun düzenli okuyucuları hatırlayacaktır. Yok ben düzenli okuyucu değilim hatırlamıyorum o sebeple diyorsan, aşağılara doğru bak bir zahmet, orda bir yerde göreceksin neden bahsettiğimi. O kitap da çok ilginç mesela lan. Adam anne karnından başlıyor hayatını anlatmaya. Kafası bir milyon abinin. Çekti şeyden çekip oturmak lazım aslında blogun başına. O yüzyılın favori kafa yapıcı maddesi neydi kimbilir, ya da Bay Shandy'nin favori kafa yapıcı maddesi. Peki ya benim favori kafa yapıcı maddem? Al işte, bunlar hep önemli konular. Farkındaysanız tabir bile ilginç, kafa yapıcı. Bu da işte, bütün bunların yararını gösteriyor, kafamızı yapıyoruz. Kafa yapıyoruz, bir kafamız oluyor. Düşüncelerimiz olgunlaşıyor şenleniyor filan. Önemli bunlar. Keyif verici madde filan diye küçümsemek isteyenler var. Neyi küçümsüyorsun amına koyim, bak, kafa yapıyo işte alet şahane.
Aman nerelerden nerelere geldik ya. Neyse o zaman, bari yazının finalinde son bir dala daha atlayıp bitireyim. Kanadalı teknik death metal grubu Quo Vadis Türkiye'ye geliyor efendim, haberiniz olsun. İstanbul, Ankara, İzmir 3 konser verip kaçıcaklar. İstanbul ayağı 3 Nisan'da Kemancı Bar'da. Ben orada olucam efendim. Başka gelmek isteyen varsa buyursun gelsin. Gireriz kol kola şahane headbang yaparız. Çok şahane müzik yapıyor abiler, takata tukata bir girişiyorlar aletlere, teknik kelimesinin anlamını bir de görerek öğrenmiş oluyorsun. Sevilesi. Ha dersenki abi benim ne işim olur death metalle, teknikle filan, diyebilirsin tabi. Sen de öyle bir okuyucusu olabilirsin bu blogun, o zaman ben de sana derimki, o zaman sen beni götür bir yerlere. Misal tiyatroya filan gidelim beraber.
Al işte, lan bak tiyatro deyince aklıma ne geldi..... Geçen canım cancağazım bir arkadaşım sağolsun beni İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı oyununa götürdü. Aman yarabbim o ne güzellik, o ne muhteşemlik. Quo Vadis'ten sonra yeni konuya atlamıycam diye söz vermiştim ama, bahsetmeden geçemiycem. Özellikle o muhteşem oyunculukları muhakkak görmeniz lazım. Bugüne kadar İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun onlarca oyununu izledim, bunu rahatlıkla ilk üçe yerleştirebilirim. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın modern zamanlara enfes laf soktuğu inanılmaz bir eserin sahneye uyarlanmış hali kendisi. Muhakkak ama muhakkak gidin görün. Abi ben devlet tiyatrosu filan bilmem, yol yordam göster bize filan derseniz, buyrun beni dürtün, beraber gidelim. Tekrar ve tekrar izlemekten şiddetle keyif alacağım bir oyun kendisi.
Öeh aman be, bir türlü bağlıyamadım yazıyı. Niyeyse bugün aşk doldu içim yazdıkça yazasım geliyor filan. Yarın sınav var ya, işte, işimi yapmayayım da, ne yaparsam yapayım kafasının yeniden tezahhülü sanırsam şu anki halim. Fakat bitirmek lazım. Tecrübeyle sabittirki uzadıkça okunurluk düşüyor. Ulan şimdi o kadar da şey yazdık, ohooo çok uzun yazmış herif diye okumamazlık etmeyin diye kesiyorum burda. Aslında aklımda daha konu da var ya hani, neyse artık, onlar da ilerideki günlerin blog girisi olarak aklımda kalmaya devam etsin. Son olarak, yazıyı buraya kadar okumuş tüm vefaker okuyucularım için gelsin, gizli kod 666. Yazının yorumuna bunu yazana istediği bir kadeh içki/kokteyl benden. Okuyanla okumayanın bir farkı olsun di mi ama? Hadi öptüm anacım hepinizi, hoşçakalın.
p.s.: Kod ve içki konusunda ciddiyim. Sevgiler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
yor beni yorumla beni demişsin ama bizi yormuşsun Selamon! Bittim tükendim okurken.
YanıtlaSilDuble rakı aliim ben bardak altlığında 666 yazsın :)
Abi İstanbul'daysan yer ve zaman belirt, rakı köpeğin olsun =)
YanıtlaSiloğlum yorumla beni dedin ama ben yoruldum okumaktan . Ama sana inat gözlerim kıçımdamçıkmış olsa bu yazıyı sonuna kadar okuyacağım. Okudum da. Ankara ya gelince beni bi duble rakı kesmeyeceğinden babana bi 70 lik borçlanmış vaziyettesin.
YanıtlaSilSevgiyle kal oğlum
Baban 666
Malesef İstanbul'da değilim ama gelirsem teklifi unutmam. sayfanın çıktısını aldım :)
YanıtlaSilya safak amca sen yorumunu Baban 666 diye bitiriosun ya biz burda hane halki olarak sana hayran oluoruz!
YanıtlaSilmerhaba ,
YanıtlaSilben gerçekten Sarp'ın babasıyım ,
kolay değil işin ucunda yetmişlik rakı bi de oğul özlemi olunca değil 666 şeytana bile papucunu ters giydiririm.
sevgiyle kalın..
bu dünyada sizin gibi genç, çağdaş insanlara herzaman yer var.