12 Nisan 2009 Pazar

Çok şey yazasım var....


Fakat öte yandan bir hayli de tembelim. Tembelliğimi de geçtim, bu kadar alakasız konuyu tek bir blog girisine sığdırmaya çalışırsam muhtemelen beynin yarısını klavye üzerine akıtırım. Ha yok akıtmazsam yeni bir Kafka, yeni bir Goethe, ya da ne bileyim işte yeni bir x (x yerine sevdiğiniz bir edebiyatçıyı koyunuz) ortaya çıkar. E daha şu genç yaşımda tutup dünyayı sarsacak, herkesi oturduğu yerde hop oturtup hop zıplatacak birşey yazmak istemediğime göre, ben bu yazmayı düşündüğüm mevzulardan birini yazıp geçeyim bu seferlik.

Yalnız şu da varki, aklımda gezen binlerce tilkinin kuyruklarını birbirine bağlayıp toptan hepsini bir kenara fırlattıktan sonra yazmaya başlamak yerine, tilkiler hala aklımda gezerken yazıyorum bir kaç zamandır. O da sanırım garip bir stil oluşturuyor. Bakın yazının konusu hala belli değil misal şu an. Yazmak istediğim şeye hala karar vermiş değilim, sadece yazarak aktif bir düşünme seansı yaratıyorum kendime. Ya da artistliğin, götlüğün 10 numarasını yapıyorum ve şu anda senden delilercesine küfür yiyorum. Olabilir, yiyebilirim. Küfüre karşı değilim ey okur, küfür edilmeli bence. Arada görüyorum küfür yüzünden mevzular çıkıyor filan.... çok saçma. Misal geçen ben de ciddi bir tartışma yaşadım bu küfür mevzusu yüzünden. Geçen dediğim de NATO'nun 60. kuruluş yılı etkinliklerini protesto etmek ve NATO'ya hayır demek için toplandığımız 4 Nisan Kadıköy Mitingi. DSİPli'nin biri çıkıp gereksizlik yapmıştı yine, vay efendim çok küfür ediyormuşum, neymiş ben seksistmiy mişim? Hayır cinsiyet v.s. gibi konuları zerre takmayan bir insan evladı olarak seksist olarak nitelendirilmem de beni kızdırmaya çok müsait olsa da, asıl buna sinirlenmedim, herifin bir artist tavırlara girmesi, bir tepeden konuşmaya çalışması filan. Hayır sonra bunun ağzına sıçınca "üslubun yanlış" oluyor.

Neyse, asıl bahsedeceğim konu bu değildi. Fakat küfür mevzusu başka bir yazıda inatla, aşkla ele alınması gereken birşey. Küfürün estetiği ve geçerliliği tartışılmalı. Argo kültürünün zenginliği, söz edebiyatındaki, yazı dilindeki yeri, küfür edene seksist diyebilecek kadar kapalı görüşlü genç dimağların beyinlerine iyiden iyiye sokulmalı. Ulan bak sinirden konuya giremiyorum. Ya da konuya girmeyi zaten beceremiyorum ama bunu sinire bağlıyorum. Bilemem, geçtim.

Gelelim asıl konuya. Gerçi bu kadar zırvanın altına asıl konuyu yazınca kaç kişinin dikkatini çekecek, bahsetmek istediğim şey nasıl arada kaynamadan okunacak filan merak etmiyor da değilim hani. Hala uzun yazıların okunmadığına dair derin endişelerim var. Hayır zaten şu bloga gelmiş şahıs hayvansal mesailerden, zorlu derslerden ya da delicesine bir içmenin sabahından kopmuş da gelmiş oluyor.... e ulan şimdi bir de benim paragraf paragraf yazımı mı okuyacak? İşte bu bana uzak bir ihtimal olarak görünüyor. Ha bunu deyip de yazının okunduğunu gördüğüm zaman nasıl hoşuma gidiyor, nasıl götüm kalkıyor o da başka bir yazının konusu. Hatta kendime not, bir yazı da ego mevzularına ayır. -evet hala küçük bir not defterim yok-

Efendim bırakalım şimdi bu gelecek yazılara tavsiye işini de, girelim artık şu konuya... Onca satırın ardından hala asıl bahsetmek istediğimden ve hatta bırak asıl bahsetmek istediğimi, kafamın içinde hangisinden bahsetsem diye düşündüğüm konuların hiç birinden bahsedememiş olmaktan acı duyuyorum resmen şu an. Ha gerçi bir kaç yazımda referans verdiğim o güzel kitapta, "The Life and Opinions of Tristram Shandy, Gentleman" adlı yapıtta da kitabımızın ana karakteri olan Tristram Shandy ancak kitabın yarısından sonra filan doğmayı başarabiliyordu ve buna rağmen yüzlerce sayfayı keyifle okutuyodu. Olabilir yani, ne kadar alakasızlaşsan da yazı dilin sarıyorsa insanlar okuyor bir şekilde. Gerçi şimdi bunu böyle yazınca fark ettim, bayaa götü kalkıklık yapıp kendimde bir Laurence Sterne havası olduğunu demeye getirmişim gibi oldu ama yok be sevgili okur, göt yüksekliğim henüz o seviyeye ulaşmadı. Şimdilik dünya klasikleri arasına girememiş yazarlarla ölçüştürüyorum kendimi. (Yazar burada acaip derecede gülen yüz koymak istiyor, ama şu yazıda gülen yüz biraz abest durur gibi geldiği için bunu yapmayıp bir parantez açarak durumu anlatıyor. Çok çakal sayın okurlar bu yazar, el altından gömüyor gülen yüzü beynimize beynimize)

Aman of. Bugünlük bu kadar yeter be sevgili okur. Kafamda gezen bin tilkiden birini seçip size anlatıyım diye başladım yazıya ama, konudan konuya, zırvadan zırvaya koştum. Bunca saçmalamanın ardından "hayat, dünya ve herşeye dair" o mumtazam sorunun cevabını versem bile kıçınızı dönüp ilgilenmeden gidersiniz, gayet iyi biliyorum bunu. Hayır zaten cevabı Douglas Adams'ın o inanılmaz serisi "The Hitchiker's Guide To The Galaxy"de var malum. Benden öğreneceğinize en azından O'ndan öğrenin. Hem öğrenirken iki gülersiniz, bilimkurgu filan derken hayal dünyanız gelişir, belki şehire bir film gelir, bir güzel orman olur anılarda, belli mi olur iklim değişir Akdeniz bile olur belki... Gerçi, biliyorum, şu yazıları okuyan adam, kesin o muhteşem seriyi de okumuştur ama, bloga kim giriyor kim çıkıyor belli değil sevgili okur, biz o yüzden yapalım uyarımızı ve bitirelim artık şu akıl sağlığı şüpheli yazıyı: Douglas Adams'ın Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı serisi, mutlaka okunması gerekenler listesindedir, okuyunuz!

Oh, hadi öptüm.

4 yorum:

  1. Küfretmek güzeldir, yazmak daha güzel. Küfürlü yazmak en güzeli olur mu acaba? Denemek lazım!
    6 saatlik uykunun ardından sabah 9da bu yazıyı okuyup derinliğini kavramadan böyle derin geyiklere girmek başka bi güzel. akşama derbi var ama misafir gelecek, onun gerginliğine ver diyorum bu yorumu.

    YanıtlaSil
  2. Derbi de ne derbi oldu arkadaş be, bize misafir olarak rakı geldi güzel oldu ama, maç güzel olmadı. Futbol desen yok, pozisyon desen yok.... Neymiş efendim dünyanın en büyük 5 derbisinden biriymiş. Sikimin derbisi. Sonunda iki yumruk bir kafa filan oldu da yine yaptı yapacağını. Haftalarca konuşur dururlar artık. Bu arada şu yazıyı sabah 9da okumuşsun ya, ben bile bir ürperdim lan. Sabah 9da çekilcek adam değilim sanırsam =)

    YanıtlaSil
  3. Diğer kişiliğim psikopat bir seri katil aslında en obsesifinden. Blooger cinayetleri diye kitap yapacaklar benim hikayemden anlaştık şimdiden! gece gündüz demeden seni izliyorum.
    Yazıların kısaldıkça sana tanıdığım süre de kısalıyor ona göre.
    Pazartesi sendromunun böyle bir etkisi varmı acaba: fütursuzca saçmalama :)

    Ulan bak şimdi sana yazarken kendim için de bişeyler yazasım geldi.
    veda bile etmeden kaçarım.

    YanıtlaSil
  4. Iki dakka disari ciktim ortalii birbirine katmissiniz yaf! Kufur kardeslik be! ispati mi? yakinda blogda...
    Selamon, kisa ve sik yazsan mermi tadinda olsa?

    YanıtlaSil

yor beni, yorumla beni