14 Ağustos 2009 Cuma

RadyoSU Rocks!


Yok efendim, bu böyle olmayacak. Okul hayatı ve blog insanı olma işi pek birbirini desteklemiyor. Aslında hani konu çıkartma açısından filan yardımı olduğu düşünülebilir ama, yurtta yaşanan şeylerin herbirini bloga yazmak da, pek konu arz etmiyor. İstiyorumki buralar böyle daha bir heyecan verici olsun, mevzu "bugün ne yaptım" mevzusuna dönmesin.

Ha tabi bakın bir de şöyle birşey var, iyi anlatmayı başarıyorsan, belki de bugün ne yaptığını anlattığının pek önemi olmaz. Sonuçta insanlar üslubu beğenip okur filan, yine mevzu döner. Bu da bizi yılların tartışmasına sürükler, ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemli.

Bunun gibi tartışmalardan çok var. Anlamıyorum, insanlar neden net cevabı olmayan şeyleri ortaya atmayı bu kadar çok seviyor. Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan? Lan sanane. Kaldıki bariz bir şekilde yumurta tavuktan çıkar, yumurtadan çıkan şey tavuk değil, bildiğin civcivdir.

Tabi eleştirmemin yanı sıra ben de yıllarca bu tartışmaların içinde bulundum. Üslup mu önemlidir içerik mi, sanat sanat için midir halk için mi, saatlerce tartıştım bunları. Saatlerce argüman ürettim düşüncelerimin doğrulukları konusunda. İnsanlar da saatlerce bana karşı argüman ürettiler. Tek yaptığımız sergi açılışlarında beleş şarap içmekti oysaki, fakat böyle şeyleri tartışınca, bayaa artistik oluyordu, çekinmedik yaptık artistliğimizi.

Kişisel fikrimi merak ediyorsanız, sanat kesinlikle halk içindir, onu geçtim. Ha tabi bunu katı anlamda söylemiyorum, sanatçının egosunu tatmin etme hakkına, kendi düşünce alemini yaptığı sanat her ne ise ona yansıtma özgürlüğüne filan itirazım yok. Benim demek istediğim şey, sanatçı toplumdan uzak yaşayamaz. Onu besleyen şey zaten toplumdur, zaten insandır. İnsandan aldığını insana iletme konusunda sanatçının sorumluluğu vardır. Sonuçta, sanatçı bir aydındır. Aydın kimliğini kabul etmiyorum, ben hiçbirşeyim sadece egomu tatmin ediyorum diyen sanatçı, sorumluluklarından kaçan gerizekalı bir kopyacıdır. Ha ama şu üslup ve içerik meselesine dönersek, o konuda biraz benim de şüphelerim var.

İçeriği desteklemediğin sürece üslubun, üslubu deteklemediğin sürece de içeriğin bir anlamı olmuyor. Bir şekilde ikisi de birbirinden besleniyor. Bu durumda üslub değil içerik ya da içerik değik üslub önemli diyen insanlar, sanırım işleri üzerinde yeterince çalışmak istemeyen bir avuç tembelden başka birşey olmuyor. Sanat sanat içindir diyen artizlerin de sorunu bu sanırım. Sanatçının tembeli hiç çekilmiyor.

Bir de sanatçının genç olanı var, o tam bir felaket. Kendini nereye koyacağını filan bilemiyor bunlar, bir garip oluyorlar. Bunlardan bir tabur var şu an bizim üniversitede. Türkiye Gençlik Senfoni Orkestrası müzisyenleri kendileri. Cem Mansur yönetiminde bir konser için Türkiye'nin çeşitli illerinden seçilip getirilmişler. Seçilmişi böyleyse diye hafif bir tıkanma yaşamıyor değil insan. Bir yandan da garip bir efendilik var bır kısmının üzerinde, insan ne diyeceğini şaşırıyor.

Çarşamba günü RadyoSU olarak bir parti düzenledik. Bizim üniversitenin ilk yaz dönemi ve ilk açıkhava partisi olma özelliklerini barındırıyordu kendisi. İzni almamızda rektörün daha göreve bir kaç hafta önce gelmesi ve gelir gelmez çeşitli organizasyonlarda RadyoSU'nun ne kadar iyi iş yürüttüğünü görmesi etken oldu. Çarşamba gecesi, bir hayli eğlence doluydu.

Türkiye Gençlik Senfoni Orkestrası'nın okulda bulunması bizim için önemli bir avantajdı. 50 kişi anca çıkar dediğimiz partide yaklaşık yüz kişiydik ve 360 bira sadece 1.5 saatte tükendi. Üstelik biralar sıcak ve 5 liraydı. -Bu müthiş satış performansında üstün pazarlama yeteneklerimin rol oynadığına inanıyorum :P- Orkestra şefi Cem Mansur, çıkarttığımız işi çok beğenmiş ve rektörü arayıp bir parti daha organize etmemizi istemiş. Rektör de haliyle bu isteği bize iletti, derhal kabul ettik. Yani tepedeki başlığın ve afişin sebebi, ahanda bu gelişmelerdir efendim.

Peki RadyoSU nedir? RadyoSU Sabancı Üniversitesi'nin en eski klüplerinden biridir. Okul öğrencilerine profesyonel ekipmanlara sahip bir stüdyoda radyo yayını yapma olanağı ve çeşitli derslerle de djlik performansı öğrenme imkanı sağlar. Bu gibi partilerle de, öğrendiklerini uygulamaya dökmelerini. Böyle de ulvi bir klüptür kendisi. Daha önce hiç bahsettim mi bilmiyorum, ben de bu radyoda, geçen sezon perşembe günleri yayınlanan Long Live Rock 'n' Roll adlı bir program yapıyordum. Yeni sezonda da bu program sizlerle buluşucak, vakti geldiğinde detaylı anlatırım.

Müsadenizle akşamki parti hazırlıkları için sizlere veda ediyorum efendim. 6'da iş başı yapsak anca yetiştiririz. Kalan süreyi Watchmen okuyarak değerlendireyim. Pek sevgili -biri mezun- iki okul arkadaşımın bana doğumgünü hediyesidir kendisi. Okumuş olsam da bir posta da onlar için okuyayım, nedir yani, mis gibi çizgiroman nihayetinde. Öpüyorum anacım, hoşçakalın.

3 yorum:

  1. O değil de, seneye RadyoSu'da program yapalım mı? =)

    YanıtlaSil
  2. Gel hacı, yapalım. RadyoSU'nun istekli djlere ihtiyacı var.

    YanıtlaSil
  3. ben hazırlıkta yapmıştım da sonra devam edemedim. bu sene artık giderayak yapmalı bir program, sen geçtiğimiz sene yapıyordun sanırım, artık beni partner olarak alırsın yanına =)

    YanıtlaSil

yor beni, yorumla beni