15 Haziran 2010 Salı

Sil baştan...

Memur çocuğuyum efendim ben. Anam da memur, babam da memur benim. O yüzden ayın 15'i önemlidir benim için. Pavlov'un köpeğinin zili duyduğu zamandaki gibi ister istemez bir şenlik kaplar içimi ayın 15'i geldiği zaman. Zira bilen bilir, ayın 15'i maaş günüdür. Hatırlıyorum işte çocukluğumdan, bir ayın 15'i oldu mu hamburger filan yenilir, bir oyuncak alınır, bir atari salonuna gidilir, ne bileyim işte illahaki bir şey olur. Tabii kazık kadar olduktan sonra olmamaya başlıyor artık bunlar. Çocukluk nostaljisi olarak kalıyor. Fakat artık şartlı refleksi yemişiz ya bir kere, 15'i oldu mu ister istemez bir şenlik istiyor gönül.

O şenliği uzun zamandır buralar da istiyordu aslında. Buralar dediğim de işte, kıçını başını tutturamadığım 3 - 5 cümlenin döndüğü bu naçizane sayfalar. Bir final dönemi yaldır yaldır yolunu tuttuğum bu sayfalar. Sonra birden bir başına bıraktığım bu sayfalar.

Hayatımda ne finaller bitti, ne ben "blog yazamayacak kadar meşgul" bir adam oldum geçtiğimiz süreçte, ne de beynimin gri hücreleri tükenmeye yüz tuttu (bu sonuncusundan çok emin olamadım bak). Her neyse, bildiğin Selamon, bıraktığın gibi duruyor aslında hala. E peki ya o zaman buralar deyip durduğum bu sikim sokum blogun öksüzlüğü niye?

Geçtiğimiz süreç boyunca microblogging'i suçlayıp durdum. Öyle ya, artık twitter vardı, friend feed vardı, efendime söyleyim tumblr vardı. Hem, devrimci değil miydik biz? hani değişmeyen tek şey değişimin kendisiydi? Blog da neydi artık bu devirde? Efendim özür dilerim de, yarrağımı yesin tüm o sözlerim. İnsan yazmaya bile üşendiğinde, pek güzel bahaneler buluyor kendine. Yalan efendim yalan. Yani kısmen doğru da, çoğunluğu yalan.

Geçtiğimiz bir sene serdim ben hayatı. O meşhur Oblomov'a döndüm. Tembelliğin dansikasını yaptım. Bırakın yazmayı, insanların yazdıklarını okumaya bile erinemedim, yapamadım, edemedim. Bir, iki, üç derken, iyiden iyiye çöktü üstüme. İyiden iyiye sardı beni bu hiç bir şey yapmayayım kafası. Fakat artık bir silkinmek gerek. O kadar tembelim ki, değer üretecek hiç bir şey yapmıyorum, yapamıyorum, yazayım madem diye çıkmamış mıydım ben bu yola? Yeteneksiz ve tıynetsiz bir kaç yazıdan sonra oldum mu da, değişeyim istedim? Olmadım efendim. Doğal olarak, hiç bir zaman olamıycam da. Yazmanın etmenin sebebi olmak da değil zaten. Hep çiğ kalacak insanı pişirmek değil. Yaşıyorum diyebilmek bir yerde, bir şeyler yaparak, kendime yaşadığımı hatırlatabilmek.

Bunu hatırlamaya belki de en çok ihtiyacım olan dönemlerdeyim. Kendi kendimi öldüğüme inandırabilecek kadar hareketsiz bir haldeyim. Sağıma soluma baktığımda insan olmamasını isteyecek kadar tembel günlerdeyim. O zaman silkinmeliyim efendim. O zaman yalanları bir kenara bırakıp, yazmalıyım. Üstelik bunu demin saydıklarım kötü şeyler olduğu için değil, bir kere geldiğim şu dünyada, kendimi ölü sanmamak için yapmalıyım. Memur çocuğuyum ben, ayın 15leri güzeldir benim için. Güzel kılmalıyım.

E hadi madem, tekrar hoş geldim. Hem de elim boş gelmedim. Bir Haziran'ın 15'inde, Haziran'da ölmenin zor olduğu bilinciyle, bana bu enerjiyi veren Bulutsuzluk Özlemi'yle geldim. Dinleyin, sevin.

Bulutsuzluk Özlemi - Yetmiyor Yetemiyor (2009 tarihli Zamska albümünden)

7 yorum:

  1. O zaman hoşgeldin be Sarp :)

    YanıtlaSil
  2. Hoşbulduk efendim, hatta gördük ki sizler de giriş yapmışsınız blogosfere. O zaman bir hoşgeldin de benden olsun =)

    YanıtlaSil
  3. "A man who does not think for himself does not think at all." Wilde'ın bunu "The soul of man under Socialism" yazısında söylemesi de ne kadar garip değil mi? Tabii, bir açıdan anlaşılır... Ama enterasan olan, bu söylemin bile çok farklı yorumlanabilmesi... Birey ve içinde bulunduğu gürühun ne kadar farklı olabileceğini sorgular buluyorum ben bu cümleyi hatırlayınca. Her şeyin sadece bir temeli olduğunu söylemek rahatsız edici geliyor bazılarına. Ama birey-bir ve bütün hep iç içe değil mi zaten? Kendin için düşündüklerin, herkes için düşündüklerinden farksız, ya da öyle olmalı. En saf düşünceyi ve isteği değerli kılan da bu. İstediğimiz kadar farklı olalım, aslında aynıyız. Başkalarının kendinden bir şey bulması için yaz, ben bundan dolayı okuyorum en azından. =)

    YanıtlaSil
  4. Yazıdan daha güzel yorum yazmış adam, bozdu fiyakamızı. E ama bozacaksa Yusuf bozsun arkadaş, laf etmem.

    YanıtlaSil
  5. Hoşgeldin oğlum. Yazılarını özlemiştik.Düşünce bir eylemi gerçekleştirmez ama, eylem bir düşünceyi gerçekleştirir. haydi, kalk at üzerindeki ölü toprağını. Biz seni ve yazılarını çok özlemiştik. İyi ' ki varsın.Tekrar hoşgeldin oğlum.
    baban

    YanıtlaSil
  6. Tüketici Köşesi olarak yazılarınızın devamını bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  7. www.traviango.com traviandan tutunda asfalt online ' a kadar birçok Amerika & Türkiye savaşına sizde tanıklık edin online oyunlarımız yabancı ve türk kapışmasıdır. En yeni güncel sadece mobil cihazlarınız için tasarlanmış filmleri ücretsiz indirin.

    YanıtlaSil

yor beni, yorumla beni