13 Eylül 2009 Pazar

Hayat fena halde futbola benzer....


Böyle diyor Savaş Dinçel, Hacı karakterini canlandırdığı "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" adlı filmde. Çok da güzel diyor. Zaten Serdar Akar da çok güzel bir film çekiyor. Erkan Can "kalesinde" devleşiyor, Uğur Polat, Müşfik Kenter gibi isimler az süre aldıkları maçta muhteşem bir performans ortaya koyuyor. Tek sırıtan takımın yıldız forveti Rafet El Roman, o da oyunu çok iyi bilen takım arkadaşları sayesinde maçı kurtarıyor.

"Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" filmi muhteşem bir film. Teması futbol. Hatta daha da ötesi, amatör futbol. Haliyle çok sevmek için biraz da "oyunu" sevmek gerekiyor. O toprak sahada kalkan tozun, krampon darbesiyle yarılan bacağın, uğruna krampona kafa uzatılan bir takımın sevgisi yoksa yürekler de, belki de anlam ifade etmiyor. Hayat fen halde futbola benzer denildiğinde, ne alakası var diyecek insana, bu film pek de yakışmıyor.

Gerçi şurası kesin, "ne alakası var" diyecek insanın kesinlikle izlemesi gereken bir film "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar". Futbolun neden hayata fena halde benzediğini, çok güzel anlatıyor. Bizim bu oyunu neden bu kadar sevdiğimizi de, bizi bir türlü anlamayanların gözüne gözüne sokuyor. Simon Kuper'in "Football Against The Enemy" adlı yapıtında gösterdiğini, futbolun asla futbol olmadığını, bize bir de Esnaf Spor anlatıyor.

Film bununla da kalmıyor, "Endüstriyel futbola hayır!" sloganının içini dolduruyor. Paranın nasıl oyunun üstünde yer ettiğini kanıtlıyor. Profesyonellik diye bize yutturulanın bir kaç adamın at koşturmasından ibaret olduğunu bize gösteriyor. Sektöre dönüşmüş, endüstriyelleşmiş bir futbolun, futbol olmaktan çıktığını ispatlıyor.

Bunun hayata fena halde benzeyen bir oyun olduğunu yeniden bize hatırlatıyor. Onlar olmadan senin bir bok ifade etmediğini gösteriyor. Ekip olmanın, dayanışmanın, amaç için bir olmanın ne kadar kutsal olduğunu akıllara yerleştiriyor. Modern dünyanın getirisi diye bize yutturulan profesyonel hayatın, bir sikim olmadığını, mutluluğun amatör ruhta yattığını kanıtlıyor. Film, hayata ortayı, soldan açıyor.

Bir boş vaktinizde izleyin efendim bu filmi. Hatta bu filmi izlemek için boş vakit yaratın. "Bir futbol topu peşinde koşan 22 adam" diyerek, küçücük beyninizin anca yetebildiği o manasız aşağılamanızı da aklınızdan çıkarmayın. Filmin sonunda yine aynı lafı edebiliyorasanız, bu blogu da ne olur tekrar açmayın. Hatta inatla aynı lafı diyen herkesin ta amına koyayım.

5 yorum:

  1. "Film, hayata ortayı, soldan açıyor"

    Hatırladığım kadarıyla; bana öyle gelmedi.

    YanıtlaSil
  2. Tutup da sol bir jargon, ya da sol bir tutum sergilemiyor, sana katılıyorum. Fakat bu biraz da filmi nasıl okuduğunla, filmi aklında nereye koymak istediğinle alakalı.

    Endüstriyel ve profesyonel futbuola karşı tutumu, üstüne bir de bireyselciliği yeren anlatımı sebebiyle yazdım onu. Yoksa, soldan şahane muz orta çıkartmadığının ben de farkındayım =)

    YanıtlaSil
  3. filmin bursa'da cekilmesi de sahane bir detaydir. Erkan Can'in bu iste parmagi var midir acep?

    YanıtlaSil
  4. erkan can'ın babasının tacizlerine ve paramparça ayağına rağmen takımı bırakmaması da iyiydi bu filmde.

    YanıtlaSil

yor beni, yorumla beni