7 Eylül 2009 Pazartesi

The Boat That Rocked!


Sanırım herşeyden önce şunu söylemek lazım, LONG LIVE ROCK 'N' ROLL. Kesinlikle şu filmin ağzımızda bıraktığı bu muhteşem tadın en önemli mesulu, o muhteşem rock n roll ruhudur efendim. Zira film ekibi de bu ruhun gücünün farkında ki, üşenmeyip bize harika bir film yapmışlar, adını da The Boat That Rocked koymuşlar.

Kuzey denizinin ortasında bir gemi, içinde bir sürü adam, bir de lezbiyen kız. Hükümetin karşı olduğu rock n roll'u 24 saat susmadan çalıyorlar! Ülkenin yarısı, tam 25 milyon kişi de onları dinliyor. Sene 1966. Hükümet bunları kapatmak için uğraşıyor filan, ortaya tadından yenmeyecek bir film çıkıyor. 10 üzerinden 10 veriyorum kendisine, hiç bir yerinden not kıramıyorum. Bu kadar beğendiğim bir filmin de tutup eleştirisini yazmıycam buraya, gidin izleyin işte. İnanın pişman olmazsınız, hatta bana teşekkür edersiniz. Ben filmden haberdar olmamı sağlayan Pınar'a (ıslakkarga) çoktan müteşekkir oldum bile.

Tabii şu da kesin, filmden alınan tadın bu derece tatminkar olmasını sağlayacak önemli bir ön koşul var, rock n roll ruhuna aşık olmak! School of Rock filmi de öyleydi, eğer gerçekten rock müzik sevdalısıysanız, sıradan bir izleyiciye nazaran çok daha yoğun duygularla izliyordunuz o filmi. Bu film de öyle. Herşeyden önce bize rock n roll ruhunun nasıl koca bir ülkenin yarısını ele geçirebileceğini, bu duygunun yarattığı birlik hissinin ne boyutlara gelebileceğini filan çok keyifli bir şekilde gösteriyor. Siz de tıpkı 1966 İngiltere'sinin yarısı gibi, o ekibin bir parçası ve rock n roll ruhunun taşıyıcısı olmak istiyorsunuz.

Bir de beni filmin içine biraz daha çeken ufak bir detay da var. Bu sayfaların birinde, okul radyosundaki deneyimlerimden üstünkörü bahsetmiştim. Filmde de görebileceğiniz üzere, radyoculuk, bir radyo ekibinin parçası olmak, bu ekip amatör ruhunu koruyabilmişse ve radyoculuğu gerçekten müzik aşkı için yapabiliyorsa, inanılmaz bir iş. Bizim sikindirik RadyoSU bile, bir arada olmanın ve sayısı ne kadar az da olsa insalara ulaşmanın keyfini dibine kadar yaşayabildiğin bir yer. Bir de milyonlarca insana sesini ulaştırabildiğini düşün!

The Boat That Rocked sıkıcı bir pazartesi gününde, tatil planları yan çizen arkadaşlar yüzünden suya düşmüş, yapacak hiçbir iş olmadan evde oturan şu bünyemi, rock n roll isyankarlığı, neşesi ve birlik hissiyle doldurdu. Radyoculuk mevzusuna ne kadar aşık olduğumu ve insanların müzikle birleşmesi fikrine nasıl da hayran baktığımı yeniden kanıtladı. Okulun açılmasıyla birlikte yaratacağım ve çok inandığım bir projenin fikrine temel hazırladı. Beni bu kadar mutlu ettiyse, sizi de eder diye düşünmekteyim. Bence, izleyin.

6 yorum:

  1. Olm o değil de yan çizdim diye nasıl beddua ettiysen kusuyorum sabahtan beri. Ah o içli köfteleri yemeyecektim.

    YanıtlaSil
  2. O "ah yan çizmeyecektim" şeklinde olmalıydı. Neyse artık, milli maçlar haftasını kaçırmamış olduk. US Open'ı kaçırmamış olduk. Baskettir, futboldur, tenistir geçiyor hayatımız. Fekat Kabak kafaları da güzel olurdu hani.

    YanıtlaSil
  3. Marmarise gidiyorum yelkenliyle gel sen de; hem milli maçlar haftasını kaçırmış olursun, US open'ı kaçırmış olursun. Hem rock'n roll da yok!

    Cazip olmayan teklifler başkanlığı gururla sunar..


    Sally Hayes (dilleri nasıl zaten biliyorsun)

    YanıtlaSil
  4. afiş beatles'dan arak gibi geldi ama öyle de olmayabilir...

    YanıtlaSil
  5. Öyle zaten canım. Yani hani üzerine özellikle birşey okumadım ama, figürlerin duruşları v.s. de çok benzer. En nihayetinde mevzu rock n roll olduğu için, özellikle böyle bir tema seçtiklerini düşündüm ben.

    YanıtlaSil
  6. arak değil direkt gönderme olsa gerek

    YanıtlaSil

yor beni, yorumla beni