Tekyumruk olarak bir iç ülkeden bir diğerine, İstanbuıl'dan Hakkari'ye gitmemizin bir sebebi vardı, en son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim, amaca ulaşıldı, yüzlerde kocaman bir gülümsemeyle oradan ayrılınıldı.
Belkide yolculuğu anlatmaya başlamadan önce hem Tekyumruk'tan, hem de yolculuğun amacından bahsetmek yerinde olur. Endüstriyel futbola karşı Galatasaraylıların bir araya gelerek kurduğu, muhalif ve hayata soldan bakan Galatasaraylılar'ın oluşturduğu bir grup Tekyumruk. Dünyanın da, ülkenin de, tribünün de bugünkü durumundan memnun değil ve değiştirmek için bir şeyler yapmak niyetinde. UPS işçilerinin grevine de, 4/C madurlarının direnişine de destek vermiş, tribünde "Sami Yen Cehennem, Orta Doğu Cennet Olsun" pankartı da açmış. TT Arena'nın inşaatı sırasında hayatını kaybeden, iş cinayetine kurban giden emekçilere de sessiz kalmamış, onlar için de "İsimleri Yaşatılsın" kampanyası ve pankartı hazırlamış. Ben daha fazla uzatmayayım, devamını merak eden http://www.tekyumruk.com 'dan okusun.
Peki Hakkari'ye neden gitti bu insanlar? Çünkü sistematik geri bırakmaya, karanlığa karşı söyleyecek bir çift sözleri, yapacak işleri vardı. 3 bin kitap topladılar 2 ay içersinde, hepsini toplayıp Hakkari'nin Çimenli Köyü'ne götürerek bir METİN OKTAY KÜTÜPHANESİ açtılar. İşte geri kalanlar, bu kütüphaneyi açmaya gidenlerin yol hikayesidir.
İlk olarak hedef uçakla Van'a ulaşmaktı. Cuma günü yola çıkma kararı alındı, Van'daki Tekyumruk dostları onları karşılayacak ve bir minibüste kitaplar, bir minibüste Tekyumrukçularla Hakkari'ye yola çıkılacaktı. 9'da kalkacak uçak için 7.30 civarında herkes havaalanında hazırdı. Check-inler yapıldı, biniş kartları alındı, tek eksik vardı, uçak. O da zaten gelmedi. Önce 10'a, sonra 12'ye, en son 3'e ertelendi uçak ve saat 2 civarında iptal edildiği açıklandı. Olay da zaten orada patladı, saat 7.30'dan beri havalanında bekleyen yolcular adeta çılgına döndü. Birliğine teslim olmaya gidemeyen askerlerden tutun da, hasta annesine ziyarete gidemeyenlere bir çok yolcu çileden çıktı. Olaylar kavga boyutuna varmak üzereydi, tam o sırada o nev-i şahsına münasır şivesiyle "bak geri dönülmez bir yola girerim, bundan da pişmanlık duymam" diye bağıran abi tad oldu, tuz oldu, günümüze şenlik oldu. Ezcümle, cuma günü gidip kütüphaneyi kurma ve Hakkari'nin Çimenli köyünde kalma hayalleri bir gün ertlenmiş oldu. Uçak cumartesi sabahı 9'a ertelendi.
Bu erteleme pek tabii bizden ziyade bizi Hakkari'ye davet eden Çimenli İlköğretim okulunun İsa Hoca'sına dert oldu. Kasım ayında ilk bizimle iletişime geçtiğinde ve bizden olur tabii cevabını aldığında bu durumu köyle paylaşan İsa Hoca günlerce köylünün dalgasına maruz kalmış. Gitmeyip görmemeyi bırak, orada olduğunu dahi bilmediğimiz bir güzel köyümüz nihayetinde Çimenli, inanamamışlar insanların kalkıp onlar için bir şeyler yapacağına. Bizim uçak da iptal olunca, cuma günü okul binasını tertk edememiş İsa Hoca, nasıl anlatırım ben durumu insanlara diye.
Neyse ki İsa Hoca'yı fazla bekletmedik, cumartesi 09.00'a ertelenen uçak için yeniden sabah 7.30'da havaalanındaydı Tekyumruk üyeleri. Bir kişi hariç, ben. Kütüphanenin açılış konuşmasını yazmaya o kadar dalmıştım ki, neredeyse uçağı kaçırıyordum. Kalkışa 1-2 dakika kala uçağın içindeydim. Gelip gelmeyeceğim konusunda iyice gerilime düşen Tekyumruk elemanları beni uçakta görünce büyük bir alkış kopardı, sağolsun uçak ahalisi de katıldı. Ve işte böylece, yolculuk başlamıştı. Tekyumruk grubu üyeleri, endüstriyel futbola karşı Galatasaraylılar yanlarında 3000 kitapla bir içülkeden bir diğerine gidiyordu...
Uçakta heyecanımız doruktaydı, 15 kişilik kafilenin içi içine sığmıyordu. İki saatlik yolcuğun ardından Ferit Melen Havaalanı'na indiğimizde coşku derhal dışarı taştı. Yukarıdaki fotoğraf, uçaktan iner inmez komutandan aldığımız özel izinle apronda çektirdiğimiz fotoğraf. Ferit Melen askeri havaalanı olarak da kullanıldığı için fotoğraf çekilmesi yasakmış. Fakat, Galatsaray atkılarımızı, gözümüzdeki ışığı gören komutan izin vermekte bir sorun hissetmedi. -Yine de benim kamera kaydı yapmama izin vermedi- Belirtmem gerekir ki, Tekyumruk atkılarımızın tüm seyahat boyunca büyük katkılarını gördük. İlk katkısı da apronda fotoğraf çekilebilmemizi sağlamasıydı.
İlk durduğumuz yer Van – Hakkari yolu üzerindeki Hoşap kalesinin önü oldu. Orada bir kahvede içtiğimiz çayların ve oradaki bir arkadaşla yaptığımız atkı değiş tokuşunun ardından (Tekyumruk atkısını verip Hepimiz Filistiniz atkısını aldık) tekrar yola koyulduk. Hakkari'ye yaklaştıkça jandarma kontrol noktaları da kendini göstermeye başladı. Asker bizi durduruyor, minibüsümüzün içine şöyle bir bakıyor, atkılarımızı gördükleri an devam edebilirsiniz diyorlardı. Hakkari'ye girene kadar bir kere bile aranmadık.
Hoşap kalesinin önünde verdiğimiz çay molasının ardından, yeniden yola koyulduk ve ikinci durağımız olacak olan Devrimci Gençlik Köprüsü'ne kadar hiç durmadan devam ettik. Beyazla mavinin bir araya geldiği mükemmel manzaralar ardımızda bırakarak, o muhteşem dağ havasını soluyarak, hiçliğin ortasındaki 2-3 haneli köyleri görüp şaşırarak geldik Devrimci Gençlik Köprüsü'ne kadar. Aslında bütün güzellikleri doya doya yaşamak isterdi gönül ama kurulması gereken bir kütphane, buluşulması gereken güzel insanlar vardı. Vakit dar olunca, sadece tek bir yerde durma şansı kaldı.
Devrimci Gençlik Köprüsü'nün ardından Hakkari girişine ulaşıldı. Bu girişte Çimenli köyü eşrafı ve İsa Hoca'mız bizleri karşıladı. Girişte adeta bir sınır kapısını andıran, zırhlı araçlarla donatılmış dev bir arama noktası vardı. Hem Çimenli eşrafı hem de Galatasaray atkılarımız sayesinde o noktada da aranmadık. Fakat o nokta, bölgede kurulmuş olan defacto Kürdistan'ın adeta açık göstergesiydi, o noktadaki en dikkatimi celp eden şey ise omzunda G-3 tüfeği, boynunda poşusu, uzun saçları ve sakallarıyla bize bakıp gülümseyen sivil giyimli özel harekatçı oldu. Noktadan bu gülümseme gözlerimin içinde takılmış bir şekilde ayıldık ve Çimenli'ye vardık..... (devamı 2. bölümde, 2. bölüm çok yakında yine bu adreste)